Metin
Akbaş
Müntehirin taşıdığı -ona göre- emanet candır,
ve bu canın sahibini ararken ömür diye geçirdiği, tedirginliktir. Üç yaşında
şüphededir Tedirgin; ilkokulda, durakta,
postanede şüphede. Faytonda at, bahçede köpek yerine şüphededir. Kaybetmediği
bir şeyi arar gibi aradığı, kuşkusuna yakın bir kuşkudur. Arayan, bulunmak
ümidiyle aranmaktadır. Tedirgin, kendinden olanı şüphesinden tanıyacaktır.
Kalabalıklar arasında dalgın gezinmesi bundan...
Beşir Fuad'ın bileklerini kesip ''olanları'' kağıda geçerek
öznelleştirdiği deneysel intiharı, yalnız Osmanlı'yı sarsmakla kalmamış, peşi
sıra bir intihar dalgasını da beraberinde getirmişti.
''Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye
başladı.'' Beşir Fuad
Neredeyse henüz intiharla karşılaşmamış Osmanlı entelijansiyası,
intihardan olduğu kadar, intihar anında bireyin kendini eylemleştirmesinden,
yani; intiharı yalnız gerçekleştirmekle kalmayıp, onun evrelerini kendini
kaybedene dek not alarak sürdürebilmesinden tedirgin olmuştu. Bireyin kendini
ölümü karşısında deneyimlemesi ve bu tecrübesini kayda alması açıklanabilir,
anlaşılabilir bir şey değildi. Beşir Fuad'ın dönemiyle sınırlı kalmayan
intiharı, yankısını cumhuriyet sonrasına da sarkıtmayı başarmış, hiç kuşkusuz
yakınında duyduğu bu yankıyı tanıdık bulanlardan biri de Metin Akbaş olmuştu.
''Bileklerimi kestim kan / Durmuyor kan / Durmuyor'' Metin Akbaş
Herhalde müntehirlerin kendi aralarında konuştuğu anadilleridir
ve bizim ondan ancak çeviridir anladığımız. Yoksa kendisinden neredeyse bir
asır önce doğmuş olan Beşir Fuad'ın çilesini nasıl paylaşabilirdi Metin Akbaş.
Akbaş, Fethi Naci'ye adadığı ''BEŞİR FUAD Kİ'' adlı şiirinde bağlılığını böyle
bildiriyordu Fuad'a.
Ey köksüz görk / Öksüz görkem. / Ey yani /
Beşir Fuad / Kendinin vampiri. /
Pirim benim / Başım gözüm üstüne. / Topal
İzdeşim.
Beşir Fuad, Metin Akbaş için köksüz ama
ihtişamlı, öksüz ama görkemliydi. O,
kendine vampirdi ama, ona pirdi. Kayseri'de doğmuş Türk-Çerkez öğretisiyle
büyümüş Metin Akbaş'ın, Fuad'ı ''pir''leştirmesi, eylemini ''baş göz üstünde''
sahiplenmesi onunla eş zamanlılığın/zamansızlığın yanında dünya hemşehriliğine
de işaretti. Beşir Fuad kişiliğinin Metin Akbaş üzerindeki etkisini
derinleştiren etkenlerden biri de kuşkusuz Fuad'ın intiharı kadar, onun biçimiydi.
Çünkü Tedirgin yaşarken maruz kaldığı çileye, intiharının biçimi ve
şiddetiyle cevap vererek, üstesinden gelebiliyor. Bu bakımdan intiharın biçimi,
geride kalmış yaşamın en somut kanıtıdır.
Eşik dergisinin
Kasım 1992 tarihli dördüncü sayısında Beşir Fuad üzerine bir inceleme yazan
Akbaş, burada kendisinden ''Bal gibi müntehir. Ama 'eksik/firari' kaçkın bir
müntehir.'' olarak bahsederek kendisi henüz intiharını gerçekleştirmemiş
bir müntehir olarak nitelemiştir. Aynı yazıda henüz üç ay önce yaşamına son
veren Kaan İnce'yi de anan Akbaş, onun bir dizesine atıfta bulunmuştur: ''Müntehir'in
hayatın kesiksiz çığlığına karşılık tuttuğu kesik çığlığını da (Çığlık kesme!
Yalnızlık! / Kaan İnce) atabilemiyorum.''
Metin Akbaş intiharla arasındaki mesefeyi, bu
yazı yayımlandıktan günler sonra 12 Kasım 1992 tarihinde çatıdan atlayatak
kapatmıştır. Metin Aktaş'ı yaşadığı binanın çatısından bahçe korkuluk
demirlerinin üzerine atlatan çiledir. Henüz küçük yaşta geçirdiği menenjit
hastalığı nedeniyle bir yıl görememesiyle doğan, iyileşmesinin ardından onu
şaşı bırakan çile. Ona karşı ilgisizliği özenle koruduğu çevrenin bu fiziki
duruma eğilip, ruhunu aşındırmasıyla kaygısını derinleştiren çile. 1961 yılında
Sinop'ta yedek subay öğretmenken yoksul köylülerin uygun bir yere taşınması
isteğinin red edilmesiyle büyüyen çile.
Çile; geçiştirip, savuşturduğu, azaltamadığı.
Bu denli şiddetle son bulan yaşam yalnız ızdırapla dolu bir
yaşamdır. Öfke, ona yönelmiştir. Burada
müntehirin yarattığı şiddet, en son kendisine yönelektir. Açıkça burada hedef,
geride ve diğerlerine kalan yaşamdır.
İntiharın mutlak ve kaçınılmaz olduğu ona karşı müdahalelerin ancak bir
ertelemeye neden olabileceği savunusuna, büyük oranda bireyin tercih etmekten
çok, kendini içinde bulduğu devinimden çıkış arayışının sonuçsuz kalması neden
olabiliyor. Eğer tüm görkemine rağmen yaşamda mistik bir tılsım yoksa, bu
pekala ölümde de olmayabilir. En azından Metin Akbaş karşı çıksa da,
intiharın engellenemez bir süreç olduğunu benimsese de, ben intiharda
belirleyici olanın koşullar olduğunu düşünüyorum.
İntihar, öngürülenbildiği gibi, önlenebilir
de. Yaşamda olduğu gibi ölümde de belirleyici olan koşullardır. Halihazırda dünyalı
milyonlar, koşulların iyileşeceği ümidiyle intihar etmemektedir. Metin Akbaşın
37'de başlayıp, 92'de biten hayatı, kendine üç ömür fazladır...
Metin Akbaş Sürüyor...
Kaynak:
metin akbaş: <<bir ''us(l)anmaz ozan''>> / Halim Şafak