ANNEANNEMİN
AŞK MEKTUPLARI
Hart CRANE
Belleğin yıldızlarından başka
Gökte yıldız yok bu gece.
Oysa belleğe ne çok yer var
Yumuşak yağmurun gevşek kemerinde.
Annemin annesi
Elizabeth'in
Tavan arasının bir köşesine sıkışıp
kalmış
Ve orada kar gibi eriyecek kadar
Sararıp eprimiş
Mektuplarına bile yer var.
Bu kadar geniş bir boşlukta
Yumuşak adımlarla yürümeli insan.
Burası tümüyle görünmeyen
Bir tel ak saça asılı,
Havada bir ağ ören kuş dalları gibi
titriyor.
Ve ben soruyorum kendime:
"Yankılardan başka bir şey
olmayan
Eski havaları çalacak kadar uzun mu
parmakların:
Sessizlik ezgileri kaynağına taşıyıp
Sonra anneannene getiriyormuş gibi
Yeniden sana getirecek kadar
Güçlü mü?"
Gene de elinden tutup anneannemi
Anlayamayacağı pek çok şey arasından
geçirirdim.
Bu yüzden ayağım sürçüyor. Ve yağmur
Acıyan tatlı bir gülüşle yağıp
duruyor.
Çeviren: Cevat ÇAPAN
BROOKLYN
KÖPRÜSÜ'NE: ÖNŞİİR
Hart CRANE
Kaç tan ağarması, üşümüş dalgacıklı
tüneğinden
Martının kanatları değecek ve
döndürecek onu,
Ak gürültü halkalarına dökerek,
kurarak çok yukarda
Özgürlüğü zincirli körfez suları
üstünde Sonra,
kesiksiz bir kıvrılışla, yüzüstü
bırakıp gözlerimizi
Dosyalanıp kaldırılacak dolu
yaprakları açan
Yelkenler gibi birden görünüverecek:
Asansörler
bizi yaşadığımız günlerden indirinceye
dek...
Sinemaları düşünüyorum, panoramik
göstericileri
Kalabalık çökmüş üstüne çakıp sönen
bir görüntünün
Hiç kapatılmamış,ama yeniden abanan
üstlerine
Başka gözlere aynı perdede daha önce
söylenmiş;
Ve sen, liman boyunca, gümüş yürüyüşlü
Güneş adımını almışçasına, gene de
bırakmışsın
Bir devinimi yürüyüşünde hiç
kullanmadan,Özgürlüğün
duruyor seninle alttan alta!
Bir yer altı treni lombozundan,
hücresinden ya da aralığından
Tımarhanelik biri koşturur
korkuluklarına,
Eğilip orada bir anlık, kabararak
hırçın gömlek,
Düşer suskun bir kervandan alaylı bir
söz.
İniş Duvarı, öğle sızar kirişten
sokağa,
Göğün asetileninin sökük dişi;
Bir öğleden sonra boyu bulutuçuşlu
maçunalara döner?..
Kabloların soluk alır Kuzey Atlantik
dinginliğini
Ve Yahudilik cenneti kadar karanlık,
Senin ödülün... Kutsar seni, bağışlar
sana
Zamanın yükseltemediği adsızlığı:
Titreşimli erteleme ve gösterdiğin
bağışlama.
Ey rübap ve sunak, ateşlenen öfkeden,
(Nasıl salt uğraşı senin uyumlu
tellerini sıraya dizer!)
Yalvaç'ın andının korkunç eşiği,
Paryanın yakarışı ve çığlığı sevginin
Yeniden
senin hızlı parçalanmamış deyimini
Yalayıp geçen trafik ışıkları tertemiz
iç çekişleri yıldızların,
Boncuklar diziyor yoluna
Yoğunlaştırılmış
sonsuzluk:
Ve gördük kaldırıldığını gecenin senin
kollarında.
Payandaların yanında gölgenin altında
bekledim;
Yalnız karanlıkta açıktı gölgen.
Kentin kızgın yükleri çakılmıştı hep,
Kar demir bir yılı örtüyordu
şimdiden...
Ey altındaki ırmak kadar uykusuz,
Denizi kemerleyen, ovaların düşlü
çimi,
En aşağılık bir zaman yayılıyor
üstümüze, iniyor
Ve bir söylence veriyor Tanrı'ya
büklüntüsünden.
Çeviren: Güven TURAN
SOYUT
BAHÇE
Hart CRANE
Ağacı üstünde elma, şehvetidir
kadınınParıltılarla
asılı, güneşten maskarası.
Ağaç, kesmiş soluğunu kadının;yeltenip
Yükselip üstüne dal dal, dilsizce
dilli sesi
Çıkıverir gözlerine bir karartı
perdesi.
Kadın tutsak ağaca ve yeşil
parmaklarına.
Ve kendini ağaç sanar düşüncesinde
kadın.
Rüzgâr kucaklayıp örer taze
damarlarını,
Kaldırır onu göklere, uçarı maviliğe,
Ellerinin ateşini boğup gün ışığında.
Hiç anısı yok kadının, korkusu, umudu
yok
Ayaklarındaki ottan ve gölgelerden
öte.
Çeviri: Talât Sait HALMAN