(2 Şubat 1970, Ankara - 11 Ağustos 1992, İstanbul)

 

 

 

Ankara İltekin İlkokulu’nu, Ankara Cebeci Ortaokulu’nu, Ankara Yenimahalle Endüstri  Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nü bitirdi. 1989-1991 yılları arasında AÜ DTCF Sosyoloji Bölümü’nde okudu.

 

1986 yılında ilk şiirlerini yazmaya başladı. 1988-1989 öğretim döneminde, üniversite sınavlarına hazırlık kursundaki Türkçe öğretmeni Nizamettin Uğur’un desteği ve yönlendirmesiyle şiirine yoğunlaştı.

 

Yayımlanan ilk şiiri “Deyişler-1”dir (Milliyet Sanat [Genç Şairler köşesi], Ocak 1991).

 

Şiirleri Çağdaş Türk Dili, Varlık, Yazılı Günler, Damar, Promete, Karşı dergilerinde yayımlandı.

 

1992 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde “dikkate değer” bulundu.

 

“Gizdüşüm (Gece, Ölüm, Hüzün ve Sevda Şiirleri)” adlı şiir dosyasını Bilgi Yayınevi’ne verdi, yayımlanmayacağı yanıtını alınca bu dosyayı ağustosun ilk haftasında İstanbul’a giderek başka bir yayınevine teslim etti.

 

11 Ağustos 1992’de İstanbul Kadıköy’de yaşamına son verdi.

 

20 Ocak 1992 tarihinde, ailesinin öncülüğü ve arkadaşlarının katkısıyla Kaan İnce Kültür ve Sanat Vakfı kuruldu, adı ve anısı Ekim 1993’te yayımlanmaya başlanan İzlek dergisiyle yaşatıldı.

 

Kitapları

Gizdüşüm (Gece, Ölüm, Hüzün ve Sevda Şiirleri), Aralık 1992, Papirüs Yay.

(2. Baskı, Eylül 1993; 3. Baskı Mayıs 1997, İzlek Yay.)

 

Ka n, Nisan 1997, İzlek Yay.

 

Gizdüşüm (Gizdüşüm / Ka n / Birinci Defter), Ocak 2015, Ve Yayınevi.

 

 

Kaan İnce, İnce Bir Kalp Ağrısı

Nizamettin UĞUR

 

1. Bir Yaşamöyküsü: Yirmiikiyıldörtaydokuzgün + Biz

1.1. 02 Şubat 1970, Pazartesi, saat 17.45, Ankara.

1.2. Ankara İltekin İlkokulu.

1.3. Ankara Cebeci Ortaokulu.

1.4. Ankara Yenimahalle Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü.

1.5. 1986, ilk şiir karalamaları.

1.6. 1988-1989 öğretim dönemi, üniversite sınavlarına hazırlık kursları, dershane. Türkçe öğretmeni Nizamettin Uğur’dur.

1.7. 1989-1990/1990-1991 öğretim dönemleri, AÜ DTCF Sosyoloji Bölümü. Şiirle boğuşması artmıştır. Nizamettin Uğur’la zaman zaman bir araya gelip şiir tartışmaları, edebiyat sohbetleri yapmaktadır... Ocak 1991, Milliyet Sanat dergisi/Genç Şairler Köşesi, yayımlanan ilk şiir.

2.1. 1991-1992 dönemi. Balkan Kıraathanesi (İnkılap Sokağı, Sakarya, Ankara) buluşmaları. Haftanın her perşembesi, akşama doğru, aynı saat: Kaan İnce, Gökhan Tok, Ayda Erbal, Ülkü Çadırcı (Doğanay),  Nizamettin Uğur. Bu süreçte Kaan İnce’nin şiirleri dergilerde çıkmaya başlar: Çağdaş Türk Dili, Yazılı Günler, Damar, Promete, Karşı... Nisan 1992, Varlık dergisinde “Mektup” adlı şiiri yayımlanır; yarışmada mansiyon almıştır... “Gizdüşüm (Gece, Ölüm, Hüzün ve Sevda Şiirleri)” adlı şiir dosyasını Bilgi  Yayınevine verir.

2.2. Bilgi Yayınevi’nden yayımlanmayacağı yanıtını alınca bu dosyayı ağustosun ilk haftasında İstanbul’a giderek başka bir yayınevine verecektir.

2.3. 11 Ağustos 1992, İstanbul Kadıköy, Ümit Oteli, altındaki Ozan Optik’in önü, saat 05.00... Kaan İnce artık aramızda değildir.

3.1. 1992-1993 dönemi. Kaan İnce’siz Balkan Kıraathanesi buluşmaları. Her cuma, akşama doğru, aynı saat. Yeni katılımlar vardır (İkinci halka): Bahar Aslan, Ali Burak, M. Ercüment Modalı...

Aralık 1992, Gizdüşüm (Gece, Ölüm, Hüzün ve Sevda Şiirleri) kitabı Papirüs Yayınları’ndan (İstanbul) çıkar.

20 Ocak 1993 (Resmi Gazete), Kaan İnce’nin ailesinin öncülüğü ve arkadaşlarının katkısıyla Kaan İnce Kültür ve Sanat Vakfı kurulur...

3.2. 1993-1994 dönemi. Buluşmalar artık tek odalı vakıf olmaktadır: Selanik Caddesi, Tokay Han, 6/31, Yenişehir (Sakarya), Ankara.

Ekim 1993, İzlek dergisinin ilk sayısı...

Eylül 1993, Gizdüşüm kitabının ikinci baskısı, kurulan İzlek Yayınları’nın ilk kitabı olarak yayımlanıyor.

Bu dönemde kadroya katılımlar iki biçimde olur (Üçüncü halka). Kaan İnce’nin mahalle arkadaşları: Ercüment Özdemir, Erol Hızarcı, Cem Sürücü; dışarıdan katılanlar: Serdar Aydın, Ali Hikmet Eren, Erhan Kuzhan, Özer Aykut, Faruk Duman, Tolga Susuzlu, Server Birkan, Fırat Caner, Aslıhan Ünlü (İzmir’den), İlke Eren, Jale Özata (Dirlikyapan), Serhan Sözdinler, Devrim Dirlikyapan (Eskişehir’den), Bülent Ata, Cihad Şahinoğlu, Bilal Kolbüken, Ayhan Bingöl... ve başka katılımlar, katılıp ayrılanlar, bir uğrayıp ayrılanlar, uzaktan katılanlar... Hapishane süreçlerinde İzlek yoluyla edebiyata katılan, bir bakıma İzlek doğumlu olan iki adı da buraya eklemek gerekiyor: C. Hakkı Zariç, Hüseyin Kıran.

Bu süreçte, İzlek dergisinin ilk sayısından 40. sayısına kadar nerdeyse her sayıda, Kaan İnce şiirleriyle dergi kadrosunda yer alır. Kitap dosyasına almadığı şiirlerden seçilen bu şiirler –ikisi dışında– derginin ilk şiiri olarak yayımlanır.

3.3. Ka n kitabının ilk baskısı: Nisan 1997.

3.4. Kaan İnce’nin serüveni devam ediyor. İlk, ikinci ve üçüncü halkada yer alanların büyük çoğunluğu, hatta bunların dışında da bazı kimseler hâlâ birbiriyle görüşüyor, hâlâ Kaan’ı sohbetlerine katıyorlar. Dostlukları, edebiyat zemininde sürüyor. Elbette dostları dışında da anılıyor Kaan. Şiirlerine yoğun ilgi devam ediyor. Kendini ona çok yakın hissedenler çıkıyor, onunla şiirleri yoluyla arkadaşlık kuranlar... Bunların içinde son yıllardan bir adı burada özellikle anmak gerekiyor: Can Binali Aydın (Gülali ve Bavul dergilerinin ilk sayılarında somutlaşan özel tutumu nedeniyle).

3.5. Aralık 2015. Ve Yayınevi, Kaan İnce’nin şiirlerini topluca yayımlıyor (Dolayısıyla üçüncü kitabının, Birinci Defter’in ilk baskısı yapılıyor).

II. Perşembe ve Cuma Buluşmaları

Türkçe-edebiyat hocaları ve edebiyatla ilgilenen diğer hocalar bilir. Öğrencileriniz sizin edebiyatla yakın ilginizi biliyorlarsa ve sizin de okuma-yazmayla uğraşan öğrencilerinize ilgi gösterdiğinizi görmüşlerse, karaladıkları kimi şeyleri size hemen gösterir, okutur, yazdıkları hakkında düşüncenizi almak isterler. Yaş ve birikimlerine göre değerlendirirsiniz siz de. İyi metinler az da olsa çıkar. Ama genelde kötüdür bunlar. Özellikle ilk ve ortaokul kitaplarındaki zayıf, sıradan “şiirler” dışında pek okumamıştır çoğu. Üstelik çok da beğenirler yazdıklarını. Olumsuz eleştirinin pek yarar getirmediğine, sonuç doğurmadığına inandığım için olumlu yerleri öne çıkarıp kimi şairleri öneririm. Ama bazen öylesine kötü karalamalarla karşılaşırsınız ki daha baştan tutum takınmak gerekir.

Ankara’nın Sakarya semtindeki bir dershanede 1989-1990 döneminde öğrencim olan Kaan İnce de bir ders arasında elinde şiirlerle yaklaşmıştı yanıma. Aldım uzattığı kâğıtları, şöyle bir baktım; kırık dökük, karışık, kopuk kopuk sözler. İçimden hiç gelmedi olumlu bir şeyler söylemek o gün, bunlarla mı uğraşacağım, diye geçirdim içimden. Bir iki dizeyi gösterip, “Böyle yazmaya çalış, diğerleri kötü” dedim. Biraz sert davranmıştım. Aradan bir iki ay geçti, yine geldi Kaan. Şaşırtıcı bir gelişme göstermişti... Sınav hazırlığının yoğunluğu o yıl çok az fırsat tanıdı şiir konuşmamıza. AÜ Sosyoloji Bölümü’ne girdi Kaan. Önce seyrek, sonra sık aralıklarla uğramaya başladı. Şiir konuştuk, dergileri karıştırdık.

Dönemin ortalarına doğru, okuma ve yazmaya gerçekten hevesli, üstelik yetenekli iki öğrenci daha çıktı karşıma: Ülkü Çadırcı (Doğanay), Ayda Erbal. O yıl da bu öğrenciler için sınav telaşı söz konusuydu. Sınavlar bitip yaz sonlarında bir sonraki dönem başladığında Kaan’la, Ülkü ve Ayda ile bağım devam ediyordu. ODTÜ’yü kazanan bazı öğrencilerim dershaneye beni ziyarete geldiklerinde, “Hocam, yazdıklarını severek okuduğumuz liseden bir arkadaşımız var, şimdi bizim okulun (ODTÜ) sosyolojisinde okuyor, sizinle tanıştırmak istiyoruz.” dediler. Olur, dedim ben de. Gökhan Tok’u getirdiler. Yazdıklarını çok sevmiştim. Dört öğrenci etmişti beni heyecanlandıran: Kaan İnce, Gökhan Tok, Ayda Erbal, Ülkü Çadırcı. Dershanede çalışma yüksek tempo istiyordu. Her biriyle ayrı ayrı ilgilenmeye zamanım olamayacağı için bu öğrencileri bir araya getirmeye karar verdim. Bana verdikleri ürünlere tek tek bakma fırsatım da yoktu zaten. Dershanenin hemen yan sokağındaki bir kıraathanede (İnkılap Sokağı, Balkan Kıraathanesi) haftanın aynı gün ve saatinde buluşmayı önerdim her birine. Kabul ettiler. Perşembe akşamları herkes için uygun bulundu. İlke şu idi: Boş gelmek yok. Mutlaka yeni bir şiir, öykü, yazı ile gelinecekti; yeni bir ürün yoksa bir kitap ya da dergi getirilecekti tartışılmak üzere. Buluşma saatinde iki kişi olsa da ürün tartışması yapılacaktı. Bilinecekti ki o gün gelinemezse ertesi hafta yine orada birileri olacak. Bir öğrenim dönemi sürdü bu buluşmalar... Nasıl tanışıldığı, nelerin konuşulduğu bu arkadaşlarca yazıldı daha sonra zaten...

Kaan İnce, önce benimle bireysel, sonra Balkan Kıraathanesindeki grup buluşmaları sürecinde bir iki dergide şiir yayımladı. Zaten girişkendi Kaan; Ankara’daki dergilerin bürolarına uğruyor, diğer dergilere şiirlerini gönderiyordu. Ben de Ankara’daki edebiyatçılarla tanıştırıyordum onu... Kaan, dönem ortalarına doğru bir gün nerdeyse bir dosya ile geldi buluşmaya. Kitabını oluşturacak şiirlerden bir kısmıydı bunlar. Beni gerçekten şaşırtmıştı. Nerden, nasıl çıktı bunlar Kaan, dedim... Yüzündeki gülümsemeyi hiç unutmuyorum.

Öğretim dönemi bitti. Yaz ayları. Yorgunluğu atmak için tatile gideceğim. Gökhan Tok ve Kaan İnce ile buluşmuştuk. “Hocam, bu akşam bir yerde oturalım birlikte.” dediler, Gökhanların evi uygunmuş, orayı önerdiler, şarap içecektik. O gün üşengeçliğim tuttu, işim var, dedim. Sonra tatil için Ankara’dan ayrıldım. Tatilin son günleriydi galiba, Kaan’ın babası telefon etti bana, haber verdi durumu. Tamam, şiirlerde ölüm vardı yoğun olarak; ama diyorduk, şairin imge çalışmasıdır, yaşamla ilişki, yaşamı yorumlama biçimidir, ruhunun derinliklerinde duyumsadıklarıdır. Hiçbirimiz konduramadık Kaan’a bu eylemini. Günlük ilişkilerimizde hiçbir ipucu yoktu çünkü. Konuşmalarımızda bu konuya, ölüm ve intihara hiç değinmemiştik; arkadaşlık bağlarımız çok iyiydi, bizi birbirimize, hayata bağlıyordu.

Kaan İnce, Gizdüşüm adını verdiği dosyasını önce Bilgi Yayınları’na verdi. Yayımlanmayacağını öğrendi. Dosyayı yaz aylarında İstanbul’da bir yayınevine verdiğini ölümünden sonra öğrendik. Bu dosyayı daha sonra Papirüs Yayınları kitap olarak bastı (Aralık 1992).

Kaan artık yoktu ama biz ertesi dönem Balkan Kıraathanesi’nde buluşmaya devam ettik. Bu kez cuma akşamları. Kaan’dan kalan bir şey vardı bizleri bağlayan. Yeni katılımlar oldu. Bir süre sonra arkadaşları ve Kaan gibileri kurumsal bir yapıda, bu kurumun mekânında buluşsun, edebiyatla uğraşarak Kaan’ın da adını yaşatsın diye Kaan İnce Kültür ve Sanat Vakfı’nın kuruluşunda ailesi öncülük etti, vakıf kurduk (ne yazık ki on yıl ancak yaşatabildik vakfı, kapatmak zorunda kaldık). Balkan Kıraathanesi buluşmaları yeni adresine taşındı (Selanik Caddesi, Tokay Han, Sakarya/Yenişehir/Ankara; Nazlı Eray’ınmış meğer burası, sonradan öğrendik). Derken İzlek dergisini çıkarmaya başladık.

Biraz önce de değindiğim gibi, İzlek dergisinin 1. Sayısından (Ekim 1993) 40. sayısına (Mart 1998) kadar, ikisi dışında hemen her sayının ilk şiiri Kaan İnce’nin oldu. “Aykırı Düşlere Yolculuk” adlı şiiri ise, kendi el yazısıyla derginin arka kapağında yer aldı (Sayı 11, Ağustos 1994). Son dönem yazdıklarından oluşan Gizdüşüm’deki şiirlerinden önceki şiirlerinden seçtiklerimizle Kaan’ı bizlerle birlikte kıldık. Kaan, dergi kadrosunda, yaşayan bir şair gibi yer aldı. Durumu yakından bilmeyen kimi okurlar, Kaan İnce’yi, yayımlanan bu şiirlerinden dolayı yaşayan biri bile sandı.

İzlek dergisi, Kaan İnce’nin anısına bağlı olarak, onun arkadaşlarınca, ayrıca, onunla yüz yüze gelmemiş olmalarına karşın onu arkadaş belleyen gençlerin dergisi olarak çıktı. İmece yöntemiyle, atölye işleyişiyle. Çalışmalarına katılan herkesin yazı kadrosunda yer almasıyla. Yaşı daha yüksek olan Yusuf Eradam, Hayati Baki dergi sürecinde, Hüseyin Cöntürk ise dergi kapandıktan sonra vakıftaki süren atölye çalışmalarında bizimle oldu.

22. sayıya kadar her ay bir kişi öne çıkarıldı “Bu sayının sorumlusu” kimliğiyle. Hatta bir sayının (Sayı 11) sorumlusu da Kaan İnce yapıldı. Sonrasında ise, çalışmalarda yer alan herkes “İzlek’in bu sayısına katkıda bulunanlar” listesiyle sunuldu.

İzlek Yayınları’nı kurduk bu süreçte. Gizdüşüm kitabının önce ikinci, sonra üçüncü; Ka n kitabının da ilk baskısını yaptık. Ka n, dergide yayımladığımız bu şiirlerle ve defterinden ayrıca seçtiklerimizle oluştu.

Toparlarsam, Kaan İnce, Gizdüşüm kitap dosyasını son dönemde yazdığı şiirlerden düzenlemiştir. Bu kitap dışındaki şiirler Kaan için geride kalmış şiir eskizleridir. Biz kitap dosyasına almadığı bu eskizleri bir araya getirerek Ka n kitabını oluşturup yayımladık. Sonraki yıllarda en çok paylaşılan şiirler arasında Ka n kitabındaki kimi metinler de yer aldı; “Ka n”, “Yaşama Sebebi”, “Gizdüşüm” gibi.

Kaan İnce’nin şiirleri, elinizde tuttuğunuz bu kitapta, tersine zamandizinsel olarak sondan önceye şöyle bir düzenle ve başlıklarla sizlere sunuldu:

• Gizdüşüm: Kaan İnce’nin doğrudan sorumluluğunu üstlendiği kitap. Şiirlerin hemen hepsi 1992 yılında yazılmıştır.

• Ka n: Gizdüşüm’deki şiirlerin öncesinde, genelde 1991’de yazılmış şiirlerinden, Kaan İnce’nin ölümünden sonra arkadaşlarının seçtikleriyle oluşturulan kitap.

• Dergilerden: Dergilerde yayımlanıp da bu iki kitapta yer almayan şiirler. Bu şiirlerin çoğu dergilere Kaan İnce tarafından gönderilmiştir.

• Birinci Defter: Ka n kitabındaki şiirlerden önce, 1989 ve 1990 yıllarında yazdıkları.

III. Kaan İnce’nin Şiiri

Yukarıda verdiğimiz bölümleri düz zamandizinsel olarak ele alalım ve içerik bakımından değerlendirelim şimdi.

Birinci Defter

Dört kişiydik sen ben sensizlik ve yalnızlığım

Ve güldük ve konuştuk ve gittiler

“Biz ve Ben”

 

Bu bölümdeki şiirler ilk kez yayımlanıyor, üstelik Kaan’ın el yazısıyla. Gülali (Ağustos 2014, Sayı 1) ve Bavul (Ekim 2015, Sayı 1) dergilerinde yayımlanan şiirler de bu defterden. Kaan’ın şiire asıldığı ilk döneminin ürünleri. DTCF’deki ilk yılında, çalışıp son biçimini verdiği şiirleri deftere geçirmiş, belki bir kitap tasarımı olarak düşünmüş. Bir bakıma ilk defteri olduğu için “Birinci Defter” adını verdiğim bu bütünlüğü, Kaan İnce’nin “yazdığı ilk ama yayımlanan son kitabı” olarak kabul edebiliriz. Şiirlerin altlarında 1989 ve 1990 tarihleri yazılı. Aslında bazıları bir önceki yıl yazılmış, hatta dergilere gönderilmiş. Nerden biliyorum bunu peki? Karşı dergisine gönderdiği 1989 tarihli üç şiir, defterde 1990 yılıyla kayıtlı. Burhan Günel, sonradan “Bunlar sende olmalı.” diyerek vermişti bana. Kaan, bu deftere kitap niyetiyle başlamış ama sonlara doğru bu disiplinini yitirmiş görünüyor. Temize çekilmiş şiirlerden sonra bir roman başlangıcı var defterde çünkü. Daha sonraki şiirleri ise eskiz; karalamalar, notlar, aynı şiiri ikinci kez yazmalar söz konusu. En sonlara doğru ise çok zayıf şiir karalamaları görülüyor. Belli ki aklına ilk geldiği biçimde yazmış. Belki şiir yoğunluğunu yitirmiş o sıralar. “Birinci Defter” kitabına bunları almadım elbette. Defterdeki sırasıyla yayımladığımız bu el yazılı şiirlerde şaşırtıcı dizeler, bölümler göreceksiniz. Tema, duygu, düşünce bakımından bildiğimiz Kaan. Kaan’ın genel çizgisine pek uymayan yalın ama yine de iyi metinler de göreceksiniz.

Dergilerden

Durmadan bir şeylerimi çalan

O kentin dudağında akşam

Esmer bir serinlik

“Aykırı Düşlere Yolculuk”

 

Bu bölümde yer verilen şiirlerin birkaçı bu defterdekilerle, bir kısmı ise Ka n kitabındakilerle aynı döneme ilişkin. Çoğunluğunu kendisi gönderdi dergilere. Bir kısmı, ölümü üzerine bizden alınıp yayımlananlar.

Ka n

adımdan çıkardım bir a

gözlerimde gezer geriye kalan

“Ka n”

 

Bu kitaptaki şiirler “Birinci Defter”den sonra yazdıklarından, ikinci bir deftere ve çeşitli kâğıtlara yazılı şiirlerden seçilmişti. Adını, arka kapağa el yazısıyla koyduğumuz “Ka n” şiirinden alır. Sembolik olarak, “İkinci Defter” de diyebiliriz “Ka n” kitabına. DTCF’deki ikinci yılının ve “Balkan Kıraathanesi atölyesi” sürecinin ilk yarısının ürünleri. Niteliğin, düzeyin yükseldiği hemen fark edilir zaten. Duygu ve imge yoğunluğu artmıştır. Kitabın sonlarına doğru ise Gizdüşüm’deki hava görülmeye başlanır. Artık dizenin sınırlayıcı yapısı aşılmış, düzyazının serbestliğine yönelme olmuştur. Bir bakıma Gizdüşüm’e hazırlık, hatta ona giriş söz konusudur. Zaten bazı şiirlerin neden Gizdüşüm’e alınmadığını da anlamak zor. Belirgin bir fark, Ka n’ın sonlarındaki mensur (düzyazı) şiirlerin daha savruk ve örgütsüz olduğunu söyleyebiliriz. İmge yoğunluğu ve iç içeliği, yinelenen imgelere eklenen yeni imgelerle metinlerin genişleyen dünyası... Sanki elindeki metinleri çalışarak geliştirmek yerine, imge dünyası daha yoğun yeni metinler kurmaya yöneldiği için bu “yeterince işlenmemiş” şiirleri kitap dosyasına almadı. Ama unutmayalım, en çok okunan ve paylaşılan şiirler arasında yer alır Ka n’daki bazı şiirler: “Ka n”, “Yaşama Sebebi”, “Devrik Yürek Savunması”...

Gizdüşüm

Haritası parçalandı ellerimde gecenin, bir yitiriş değil bu,

sınırları tutamadım yerinde, gözlerime doldu sular, şimdi

zaman oynak bir gölge

“Harita”

 

Bu kitap, Kaan İnce’nin şiir serüveninde gerçek tek kitabıdır elbette. Çünkü bu kitabın sorumlusu doğrudan kendisidir. Çünkü son yazdıklarıdır bu kitaptakiler. Çünkü diğerlerini geride bırakmıştır, elemiştir onları, kitabına almaya değer bulmamıştır. Yaşasaydı bu metinlerden yararlanacaktı belki. Kaan İnce, bu dosyasına neden “Gizdüşüm” adını vermiştir peki? Çünkü kitap dosyasında “Gizdüşüm” adında bir şiir yok, üstelik böyle bir sözcük de yer almıyor. Türk şiirinde böyle bir adlandırma var mı, ben bilmiyorum. Mayıs ayında (2015) internet yoluyla bana ulaşan Barış Kahraman, “Gizdüşüm” adının kaynağı ile ilgili ilginç bir olasılıktan söz etti. Dershanede Kaan’ın dersine girmeyen ama Kaan’ın yakından tanıdığı Türkçe öğretmeni Murat İsmet Tunçer’in (en yakın dostumdu, 1992’de 41 yaşında ömrü kalp krizi ile son buldu) şiir kitabının adı, Günlerin İzdüşümü (Eylül Yayınları, Ocak 1989, Ankara; Ahmet Telli’nin kurup yönettiği ilk yayınevi). Kaan’ın şiiri ile M.İ. Tunçer’in şiiri birbirine yakın değil, üstelik Tunçer, Kaan’ın Gizdüşüm’ü oluşturan şiirlerini beğendiğimi belirterek gösterdiğimde pek tutmamıştı; çünkü o politik yanı önceleyen, toplumsal şiirden yanaydı, oysa Kaan’ın şiiri öyle değildi. İki kitap karşılaştırıldığında ortak yanlar pek görülemeyecektir ama hiç ilgisiz de denemez. Kaan’la konuşmalarımızda Tunçer’in kitabından söz ettiğimizi hiç hatırlamıyorum, her ikisinin arasında şiir konuşmaları da, ilk temas dışında olmamıştı.

B. Kahraman şöyle bir ilişkiye çekmişti dikkatimi: Günlerin İzdüşümü/ Gizdüşüm.

Kitabını adlandırırken Günlerin İzdüşümü adından Kaan İnce’nin yararlanıp yararlanmadığını kestirmek zor.

B. Kahraman’ın, olasılık olarak dikkatimi çektiği bu ilişkiye ilk başta ben de “Acaba?”dedim, “Niye olmasın?” Ama sonra daha ayrıntılı düşündüğümde ve o günleri göz önüne getirdiğimde, böyle bir aktarmanın, daha doğrusu buluşun olamayacağına karar verdim. Kitap dosyasına verdiği bu ad aslında kendi yazdığı bir şiir adından geliyordu. Biz bu şiiri daha sonra Ka n kitabında yayımladık. Şöyle başlıyor:

“Boşlukta uçuşan kemiklerin kanattığı karanlık: Sürekli, geceye bölünen saatlerin asıldığı yer. Kıyı boyunca çalınan sabah: Esrik tin. Sehpada unuttum başımı, us yitik.”

“Gizdüşüm” şiiri, Ka n kitabındaki sekiz düzyazı şiirden ilki. Bu sekiz şiir, önceki şiirlerden bir bakıma kopuşu, daha sonra kitabını oluşturacağı şiirlere girişi oluşturuyor. Ama bu şiir öbürlerinden daha dağınık ve savruk. Üzerinde yeterince çalışılmamış, bitirilmemiş bir metin, belli oluyor. Kitabın sonlarındaki düzyazı şiirleri arasında yer alıyor ama aslında ne düzyazı-şiir ne de dize-şiir. Dize-satırları bitirilme biçimleri düzensiz; yazılmış, biraz oynanmış ve bırakılmış öylece. Balkan Kıraathanesi sürecinde bu şiirleri getirdiğinde “gizdüşüm” sözcüğünü ve bazı dizeleri çok sevdiğimi söylemiştim. Demek ki içine sinecek kadar duramamış üzerinde ama kitabına bu adı vermiş. Bu sekiz şiiri kitap dosyasına önce aldı, sonra çıkardı; böylece şiirin kendisi dosyada yer almadı ama adı geçti ya da kaldı. Daha önce de söz ettiğim gibi, Gizdüşüm’deki şiirler, öncekilere göre daha sıkı, daha yoğun. 80’li, 90’lı şiirimizin tüm özelliklerini barındırıyor Kaan İnce’nin şiirleri. İmgeli, İkinci Yeni’ye uzanan dili; dönemin karamsar ruhu; savrukluğu... Her ne kadar tam olgunlaşmamış metinler olarak kabul edilse de, Kaan İnce’nin şiirlerinin, dönemini en iyi yansıtanlardan olduğunu düşünüyorum. Temel özelliği, imge bombardımanı, bir metinde birden çok şiire malzeme olacak içerik, duygu, düşüncedir (Ahmet Erhan da böyle söylemişti bana Kaan’ın şiirleri için). Daha önce yazdıklarına, yani defterindekilere baktığımızda ipuçlarını görürüz zaten bunların; ama aynı yoğunluk yoktur metinlerde. Balkan Kıraathanesi’ndeki buluşmalarda yoğunlaşma giderek artar... Şiirsel çizgisinde son dönemece girdiğini belli eden –bu durumu o zaman elbette bilmiyordum/bilmiyorduk–şiirleri getirdiğinde şaşırdığımı iyi hatırlıyorum. “Gizdüşüm” şiirini de. Bu şiiri ve kitabına koymadığı diğer bazı şiirleri ölümünden sonra biz Ka n kitabında yayımladık (son sekiz şiir)... Derinlik, imge sıklığı artmaya devam edecektir.

Yoğunluk, şiir düşünme ve yazma sıklığı onu “yaşam denizi”nde “boğulma”ya doğru götürecektir. Deniz, deniz feneri, gece, yaşam, ısrarla da zaman... “Fırtınada sal: Şiir” (“Sunakta Yakılan Suna: Kalbim”, Gizdüşüm) dese de o “sal (şiir)” Kaan’ı kurtaramayacak, tersine onun boğulmasına neden olacaktır.

Gidişini âdeta haber vermek için bizlere “(yazıp) gönderdiği” “Mektup” şöyle başlıyor:

“Yarım kalmış acılar denizi pencereme konardı geceyle, savrulurdum. Gözyaşı kokusuyla dolu bir kuğu, zamanın sonuna kalkan, sürgünümdü; göz mavisi duman, sessizliğim. Aktım ölü denizkızıyla gökkuşağı saklı mektubun içine, pulumuz rüzgâr oldu, postamız güvercin”

Gizdüşüm

 

Aradaki şu dizeler de bu şiirden:

“Mermer bir kayıkla geri döndük

diğer yarısına acının,

usulca çekildi deniz,

son buldu, yenildik.”

“Mermer kayık” imgesinin étabut”u imlediğine dikkat edelim. “Mektup” şiiri şu sözcükle biter:

“Elveda”

Kaan İnce bize “Elveda” dedi ama biz ona “Güle güle” demedik. Onun yayımlanmamış şiirlerini yayımlamayı sürdürüyoruz (“Onları ben elemiştim, yayımlayarak beni kızdırmayın” diye kaşlarını çatarak bakıyordur bize bir ihtimal.). Onu sık sık anıyoruz hâlâ. Elbette o genç yaşta, o genç yaşlardaki arkadaşlarına bıraktığı, salt şiir değil; dünyanın bin bir haline karşı nerdeyse yirmi beş yılı bulan arkadaşlık, dostluk, saflık, şiirsel derinlik...